ADALET Mİ? HANİ NEREDE? - Ertuğrul KILIÇ
Bir
şeyi merak edip aramak, neyle karşılaşacağını bilmeden, onun peşinden yılmadan,
usanmadan gitmek ne büyük bir fedakârlıktır. Bazen de aradığın şey, sürekli
bulunduğu çağın koşullarına göre konulduğu kabın seklini alıyorsa. Bu daha
yorucu bir durumdur. Buldum diyorsun ama bakıyorsun, bir zaman sonra bulduğun
şey, aradığın şey değilmiş. Buldum dediğin şeyin kalıcı olması için daha fazla
şeye ihtiyacın varmış.
Adalet, neredeyse insanlığın tarihi ile
eş bir kavram. Dilimize Arapçadan geçmiş, ”dengeleme,
adil olma, hak gözetme“ [1] anlamındadır. Arapça bir kelime olan "adalet" adl
kökünden türemiş olup bir şeyi yerli yerine koyma anlamına da gelir. Doğa bir
denge içerisindedir. Her şey aynı adalet gibi yerli yerindedir. Bunun dengesini
bozan ise dışarından yapılan müdahalelerdir. İnsanlık tarihinin de öyle olması
gerekmez mi? Doğayla uyum içerisinde her şeyin yerli yerinde olması... Ama insana
ve doğaya dışarıdan yapılan müdahaleler, hayatın normal akışı içerisinde
gitmesini etkileyen nedenlerle dengeyi bozar ve tam karşıtı, “zulüm ve
acımasızlık” doğurur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise adalet, “Yasalarla sahip olunan hakların herkes
tarafından kullanılmasının sağlanması, Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme “[2]olarak
tanımlanmıştır. Bir sözleşme olan, yasalarda adalet ise; haklılık, hukuka
uygunluk olarak tanımlanmıştır. [3] Toplum
ise adaleti; bir kişi, güç, yargı erki, hukuk düzeni, hakkın arandığı,
haksızlıkların giderildiği, eşit muamele görülen, dürüst davranılan ve hakkın
hak sahibine süratle teslim edildiği yer olarak görür.[4]
Her
şey yerli yerinde olsaydı insanlar adalet aramaya çıkmazdı. Sosyal hayatta
adalet her şeye karşı yüksek ahlaki bir erdem olarak, durumuna göre tamlık ve
mükemmellik kazandırır. Birçok dini inancın da başlıca konusunu oluşturur.
Ölçülü olmayı, dengeden sapmamayı, özgürlük ve insani olgunlaşmayı içerisinde
taşır. Hiç bir haksız şeyi kabul etmeme, adaleti keyfilikten çıkarmadır.
Keyfilik, insanının kendi öznel tercihidir. Herkese ve/veya her şeye karşı
kendi davranışını, öznelliğini yansıtır. Bir ahenk içerisinde giden doğayı ve
insanın dengesini bu keyfilik bozar.
Son
zamanlarda toplumun gündeminde olan ADALET arayışı yeniden bizim de bu konuda
düşünmemize ve bozulan hukuksal ve toplumsal hayatta denge arayışımızı ortaya
çıkardı. Adalet, keyfi uygulamalar ile insanların güven duygularını bir kere
zedelemeye başladığında, sosyal ve ekonomik sorunlarla birlikte bir düzensizlik
ve karmaşa ortaya çıkarır. Toplumda ortaya çıkan bu karmaşa ve güvensizlik
durumu, yaratılan bütün değerlerin anlamsızlaşmasına ve yerli yerini
bulamamasına neden olur. Toplumun yaratmış olduğu bütün toplumsal katma değerin,
toplumu oluşturan unsurlar tarafından adaletli bir şekilde dağıtılmasına vesile
olacak hukuksal bir zeminin oluşmasını engeller. Toplumda oluşan bu hak ve
hukuk durumu; insanların kendini geliştirmesine, sağlığını koruyucu önlemler
almasına, insanca yatıp kalkabileceği bir konuta sahip olmasına ve emeğinin
karşılığını almasını sağlayacak düzeni bozar, ortadan kaldırır. Adalet
duygusunun bozulması; bütün bu yaratılan değerlerin paylaşılmasında, yeterliği
eğitimi alabilecekken bunun alınmamasına, insanın yeteneklerini geliştirememesine, yeterli sağlığı alabilecekken bunun alamamasına, dışlanmış
bütün kesimlerin acılarına, kederlerine ortak olunamamasına sebep olur. Bu durum, toplumda
duygu karmaşasına da neden olur.
Toplumsal
ve hukuksal adalet arayışı, ülkemizde geçmişten beri gelen sorunlu alanlardan
biridir. Sürekli hukuksal güvenlik sisteminin
(darbeler, siyasal iktidarlar, yönetici sınıflar vb. tarafından) değiştirilmesi,
kalıcı adaletin inşa edilmesinde sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Yapılan
anayasal metinler toplumun bütün kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılamadığı için
de sürekli tartışma konusu olmaktadır. Toplumu oluşturan kesimlerin çıkar
çatışmalarında, bunların uygun değer bileşkesinin bulunmaması (Anaysa ve
Yasalar vb. düzeyde) sürekli gerginliklere neden olmaktadır.
Ülkemizde,
iktidar mücadelesi sadece dört veya beş yılda bir yapılan seçim sonuçları üzerinden
yapılmamaktadır. Toplumsal gelişmenin, mevcut yasaları aşması ya da kurulan
düzenin bozulması nedeniyle alttan gelen, toplumsal kesimlerin baskılarını
hafifletmeyi ya da geriletme amacıyla, askeri darbeler aracılığıyla, yeniden
toplumsal yapı inşa edilmektedir. Normal yollarla iktidar olamayanlar, askeri
yolları kullanmaktadır. Bu durum ister asker, isterse sivil görünümlü darbe
uygulayıcılarının, hak arama yollarını ortadan kaldırmasını
sağlamaktadır. Yaygın olarak müdahale edilen, yerli yerindeliği bozma
faaliyeti, adalet arayışlarını ortaya çıkarmaktadır.
Cumhuriyet
Halk Partisi genel başkanının da ifade ettiği gibi, başka hak arama yolunun
kalmaması nedeniyle, iktidar olanların sadece hak ve hukuku işletmeleri değil,
sosyal düzene müdahale etmeleri sonucunda bozulan dengenin, yeniden yerli
yerine oturtulmasını sağlamak açısından önemli bir tarihsel belirleme
yapmaktadır. Tespit edilen adaletsiz bir yönetim şekli CHP açısından da önemli
bir belirlemedir. CHP Tarihinde ilk kez, bir hakkın aranması ve bozulan
düzenin tekrardan kurulması açısından, bir kamuoyu yaratma çabası ile uzun bir
sivil itaatsizlik eylemi yaptı. Hem Türkiye siyasi tarihi açısından hem de
CHP açısından önemli bir durumdur. CHP 1960-1970’li yıllarda ilk defa
“Ortanın Solu” hareketiyle, kendi sınırlarını zorlayan, solda bir duruş
belirlemişti. Toplumda, bozuk düzenin yıkılması, adil, hakça bir düzenin
kurulması çabası daha çok sosyal adaletsizliğin giderilmesine yönelik bir
çabaydı. İlk defa hukuksal yapının değişmesi ve bunun ortaya çıkaracağı
sonuçlar ile iktidarın yeni bir düzen tahayyülü daha geniş bir endişe, kaygı ve
gelecek belirsizliği ortaya çıkarmaktadır.
Toplumda
kendini mağdur olarak görenlerin bu mağduriyetlerinin gerçek mi? Yoksa
kendileri mi bu durumu böyle görüyorlar? Bunların hak ve hukuk yoluyla kendilerini
ifade edecek kanalların açılması, bozulmuş durumun hukuksal yollarla ortaya
çıkarılması zorunludur. Her kesim tarafından kabul edilen, yargı da işler iyi gitmiyor. Her şey
siyasallaşmakta ve yargıdan adalet bekleyenler “güven” duygusunu
yitirmektedirler. Yargıya siyasal iktidar müdahale etmiyorum, adalet var,
mahkemeler çalışıyor demekle bu soyut genellemeyi, gerçek bir değer olarak
toplumun kabullenmesini beklemesi, mümkün değildir. Ana Muhalefet Partisi Genel
Başbakanı siyasal erkin (hükümetin) yargıya müdahale ettiğini ve bunu
kanıtlayacak ellerinde belgelerin olduğunu söylüyor.(20.06.2017 CHP grup
Toplantısı konuşması) Toplumun değişik kesimlerinde de bu durum çeşitli
vesilelerle ifade edilmektedir. Bu durum, adalet uygulamaları açısından aslında
toplumda açıkça da görülen bir durum. Toplumun uzunca bir süredir Olağanüstü Hal Yasası (OHAL) ile yönetilmek istenmesi, meclisin yetkilerinin Kanun
Hükmünde Kararnamelerle (KHK) elinden alınarak, OHAL yasasında olmayan
düzenlemelerin yapılması da endişeyi artırmaktadır. Temel haklar konusunda
düzenleme yapılmayacak denmesine rağmen “hukuk güvenliğinin” ortadan
kaldırılması hak arama yollarının kapatılmasının, Adaletsizliğin ön varsayımı
olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Hak
arama yolları sosyal hayatta çok çeşitlidir. Bu yasalarla belirlenebileceği gibi,
son zamanlarda toplumların hayatına giren, sivil itaatsizlik yoluyla, bozulan
ve/veya eskimiş olan, düzenleyici kuralların değiştirilmesini sağlama çabası
şeklinde de olmaktadır. Ülkemizde yaşanan hukuksal ve sosyal adaletsizliklerin
ortadan kaldırılması, mücadeleden geçmektedir. Adaletin, halka su kadar, ekmek
kadar elzem olduğu, vicdan ve fikir hürriyetinin hava kadar gerekli olduğu çeşitli iletişim kanalları kullanılarak anlatılmalıdır. Bir bütün olarak
bakıldığında var olan hukuk düzeni ve uygulamalar yeterli “güvenlik” koşulunu sağlamamaktadır. "Adalet! Hani nerede?" arayışı,
toplumun dinamikleri tarafından bu zaman diliminde, yaşanılır çözümü bulmayı
yeniden önlerine koymaktadır.
Bu bozuk düzende, bozulan sosyal adalet arayışı,
hak ve hukuk anlayışının sağlanmasını arama ve yeniden kurma çabası hiç
durmadan devam edecektir.
Ertuğrul KILIÇ
Ankara, 15.07.2017
[1] Çevirim içi: https://www.etimolojiturkce.com/kelime/adl,21.06.2017, Arapça ˁdl kökünden
gelen ˁadl عدل "1.
dengeleme, adil olma, hak gözetme, 2. adalet" sözcüğünden alıntıdır. Arapça
sözcük Arapça aynı anlama gelen ˁadālat عدالة sözcüğü ile eş kökenlidir.
[2] Çevirim içi:
http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.594a195ed56a37.85000175,21.06.2017
[3] Çevirim içi:http://www.sozluk.adalet.gov.tr/Adalet,21.06.2017
[4] Çevirim içi:
http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/2358424-adalet-uzerine,21.06.2017
Yorumlar
Yorum Gönder